menu Menü
Halil Yörükoğlu: Derdim, hayata ve kadınlara karşı bir şeyleri halledememiş erkekleri anlatmaktı.
Kadınların ya da erkeklerin edebiyatta ve sinemada destekleyici unsur olarak kullanılması normal bence ama benim yapmaya çalıştığım tam olarak bu değil. Benim hikâyelerimde kadınlar gizli özne. Derdim, hayata ve kadınlara karşı bir şeyleri halledememiş erkekleri anlatmaktı. Hayatın çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor ve benim baktığım yerden kadınlar olmasa zaten bu hikayeler olmazdı. Ancak, kaba tabirle, kitlesi hazır kadın hikayesi yazmak pek tercihim değil.
Hatice Tosun Edebiyat, Söyleşi
Köksüz: Hayat, bizi hizaya sokmak için hiçbir fırsatı kaçırmaz.  Geri "Hasta Dünya"ya El Veren Adam: Nâzım Hikmet İleri

Bugüne kadar birçok dergide öyküleri yayınlanan, 2017 yılında karşımıza Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nin “Dikkate Değer” ismi olarak çıkan sevgili Halil Yörükoğlu’nun ilk öykü kitabı Kaçış Rampası, geçtiğimiz aylarda Sel Yayıncılık aracılığı ile bizlerle buluşmuştu. Biz de bu güzel söyleşi vesilesi ile ilk kitabın heyecanını sizlerle paylaşmak istedik.

Hatice Tosun: Hayat içinde onlarca hikâyeye şahit oluyoruz. Öykü, sanki daha sonrasında ortaya çıkıyor, elimizde kalanlarla kurgulanıyor. Senin öykülerinde de kendini ilk hissettiren gözlem gücün. Bu noktada sen, öykücülüğünde nasıl bir hikâye birikiminden yararlandığını düşünüyorsun?

Halil Yörükoğlu: Öncelikle bana yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Dediğin gibi, bu birikimi insan ağırlıklı gözlem oluşturuyor. Bazen komik, bazen trajikomik, bazen de dertli olaylar ve durumlar ilgimi çekiyor. Bunlara ek olarak, bir cümle, bir kelime, bir fotoğraf üzerinden zihnimde oluşan ve gerçekleşmesi olası olan hikâyelere bir yol buluyorum. Bunlarla beraber kendimi şanslı hissediyorum. Ailemde herkes iyi hikâye anlatırdı. Bazen bir cümle geliyor aklıma; düşününce, bu, babamın ettiği bir cümleymiş gibi hissediyorum. Ya da edebileceği bir cümle. Oralardan da beslendiğimi düşünüyorum. 

H.T. : Dosya hazırlama sürecinden biraz bahseder misin? Bu süreç yazarlığına nasıl bir katkıda bulundu?

H. Y.: Toplamda üç kez dosya hazırladım. İlkiyle Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’ne katıldım. Sonra yeni bir dosya. Daha sonra da hepsinin karışımı yeni bir dosya hazırladım. Bence bu süreçlerin en iyi yanı, yazdıklarımızın daha da olgunlaşması için beklemeyi ve bazı metinlerden vazgeçilebilmeyi öğretmiş olması. 

H. T. : Kaçış Rampası’nı oluşturan öykülere geçersek; dosyayı nasıl bir tema ile bir araya getirdin? Senin hedeflediğin “ulaşılması gereken o nokta” var mıydı? Varsa nedir?

H. Y.: Dosyayı bir tema üzerine kurmadım. Ama kitaptaki öyküleri şu şekilde özetleyebilirim, çeşitli yaş grubundan birtakım erkeklerin sahip olduğu imkânlar, şartlar ve içinden çıkamadıkları durumlar. Ve hedeflediğim nokta, farklı insanları anlattığım ama ritmi ve üslubu aynı olan bir kitap olmasıydı. Bu ne seviyede gerçekleşti emin değilim. 

H. T. : Kaçış Rampası’nın öykü evrenine giriş yaptığımız “Evden ve dilden uzakta yeni bir ev yeni bir dil kurduğum ailem için” ithafı öykülerine girdikçe yurtsuzluk, aidiyet, kaçmak eylemi üzerine okurları düşündürmeye başlıyor. Bu noktada merak ettiğim ise senin nelerden ve nerelerden uzak kaldığın ya da kaçtığın?

H. Y.: Kaçmak meselesine Kaçış Rampası isminden cevap vereyim. Karakterler için kaçmak bir ihtimal ama karakterlerin çoğu, bunu kullanabilecek insanlar değil. Ama bu, ihtimal olarak da güzel. Bunun yanında kitaba kaçmak da iyi bir ihtimal; kitap belki birine ya da sadece bana bir sığınak olacak, seçenek sunacak.

Uzak kalmak meselesine karşı daha duygusalım. Annenin olmadığı her yer gurbettir. Yeni bir ev kuruyoruz, dil kuruyoruz ama uzaktayız. Bu uzaklık hissi, hep bu seviyede kalacak. Ve bu çok normal.

H. T. : Bence, kitapta da art arda gelen; Ben Haluk, Bir Sonraki Durak Maslak, Kaç Hikâye Çıkar Bir Balık Karnından, Hikâye Hikâye Üstüne ve Yasin isimli öykülerinle seni daha iyi tanımaya başlıyoruz. Dilin, karakter seçimlerin, kurgu anlayışın, beslendiğin kaynaklar ortaya çıkıyor.

Sırasıyla üzerine konuşmaya başlarsak; öykü dilini nasıl oluşturdun? Doğal ve akıcı olma gayretin neredeyse her öyküde kendini hissettiriyor. Ama bir yandan sıkıcı olma tehlikesi de var. Bu dengeyi sağlamaya çalışmak dil becerisi noktasında sana neler kazandırdı?

H. Y.: Öykü dilim, gevezelik etmeyen doğru bir Türkçe niyeti üzerine kurulu. Sıkıcı olma tehlikesine karşı da akıcı ve ritmi olan bir üslup oluşturmaya gayret ediyorum. Ki gündelik hayattaki dil, olayın ya da durumun içeriği fark etmeksizin, zaten akan ve canlı bir dil. Onu doğru yerden yakalamak gerekiyor. Belirli detayları kullanmak galiba sıkıcı olma ya da sıradanlık tehkilesini ortadan kaldırıp metni güçlendiriyor.  Oluyor mu, ne kadar oluyor, açıkçası emin değilim. Bilinçli yapabildiğim bir şey değil bu. 

H. T. : Öykülerinde daha sıradan ve bu yüzden daha sahici erkek karakterler yaratmışsın. Bu erkekleri bizim için canlı kanlı hale getiren küçük ama etkili detaylar da var kurgu içerisinde. Tüm öykülerin göz önüne alındığında bunun bilinçli bir tercih olduğu anlaşılıyor. Peki, öykü karakterlerini seçme ya da yaratma sürecin nasıl şekilleniyor?

H. Y. : Benim için anlatmaya değer meseleler var. Bu meseleleri yaşama ihtimali olan insanlar ile bu insanların edebilecekleri laflar, başlarına gelebilecek şeyler, bunların barındırdıkları detaylar var. Ayrıca  şahit olduklarımız, izlediklerimiz, birilerinden dinlediklerimiz hepsi bir bütün olarak bir şekilde bizde yer ediyor . Bazen daha fazla bazen daha az tüm bunları fark edip, hepsinden edebiyata baktığımız yere göre gerçeğe yakın bir kurgu hikâye çıkarma peşinde oluyorum. Bu şekilde gelişiyor diyebilirim.

H. T. : Yavuz Genç’in kitabın üzerine kaleme aldığı ‘Kaçamayan’ erkeklerin hikâyeleri: Kaçış Rampası isimli yazısında şu bölüm dikkatimi çekmişti:

“Erkek ağırlıklı öykülerde neden kadın karakterin “başrol” üstlendiği bir öykü olmadığı sorusuna yazarın ne cevap verdiğini öğrenmek için, kitap yayımlandıktan sonra onunla yapılmış röportajları okudum ancak sorunun cevabına rastlayamadım. ‘Ben Haluk’ ve ‘Bir Sonraki Durak Maslak’ öykülerinde varlıkları ciddi şekilde hissedilen kadın karakterlere değinen yazarlar var ancak yazarın neden sadece erkekleri anlatmak istediğiyle ilgilenen bir röportajcı olmamış. Şaşırtıcı.

Kadınların hem siyasette hem günlük sosyolojide bu kadar etkin olduğu, feminist hareketin istediği an istediği gündemi oluşturabildiği bir ortamda, yazarın neden sadece erkek karakterlere odaklandığını, kadınları destekleyici unsur olarak kullandığını sormak kimsenin aklına gelmemiş. Bu da bilinçli bir tercih eminim ama yazarın tercihine yol açan sebebi ona sormak bence okura duyulan saygının gereğiydi. Sorulmamış.”

Buna istinaden ben sormak istiyorum. Gerçekten amacın erkek karakterlere odaklanıp kadın karakterleri destekleyici unsur olarak kullanmak mıydı? Neden başrolü kadın olan bir öykün yok?

H. Y. : Kadınların ya da erkeklerin edebiyatta ve sinemada destekleyici unsur olarak kullanılması normal bence ama benim yapmaya çalıştığım tam olarak bu değil. Benim hikâyelerimde kadınlar gizli özne. Derdim, hayata ve kadınlara karşı bir şeyleri halledememiş erkekleri anlatmaktı. Hayatın çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor ve benim baktığım yerden kadınlar olmasa zaten bu hikayeler olmazdı. Ancak, kaba tabirle, kitlesi hazır kadın hikayesi yazmak pek tercihim değil. 

H. T. : Kurgularında gerçek yaşamla iç içe geçen bir izleğin var. Basit ama dokunaklı hikâyelerin, sıradan anların içindeki sıra dışılığı yakalamamıza neden oluyor. Bunu yer yer komik ögelerle de destekliyorsun. Bir öyküyü kurgularken izlediğin yol nedir?

H. Y. : Bilinçli bir kurgu yaptığım söylenemez. Ama hikâyeyi kafamda dolaştırırken yapmaya çalıştığım, okura bir anı, durumu ya da olayı izletmek. Hayatın herhangi bir yerinde olabilecek ya da karşılaşabileceğimiz bir hadiseyi bir kısa film gibi, bütünün bir parçası şeklinde alarak göstermek. Öncesi ve sonrası hakkında çok fazla konuşmadan, anlatırken de gevezelik etmeden, öyle çok sakin bir şekilde metni bitirmek. Bunları komik ya da trajikomik yapabilince kendimi daha da iyi hissediyorum.

H. T. : Son olarak; Kaçış Rampası’nın ilk kitabın olarak sana ve öykücülük dünyana dair tüm dertlerini önümüze serdiğini söyleyebilir miyiz? Sessiz ve iddiasız olmak, yalnız olmak, biçilen rollere karşı durmak, kaçmak… Halil Yörükoğlu bu kaçış rampasına sapınca güvenle durmayı sağlayabildi mi?

H. Y. : Neticede bu bir ilk kitap. Toplamda otuz kadar öykü yazdım ve bunların on altı tanesi var bu kitapta. Her geçen gün algımız, hassasiyetlerimiz, derdimiz, genişliyor ve değişiyor. Bizler de değişiyoruz. Bunlar bir dönemki Halil’in yazdıkları. İyi ya da kötü meseleler de, her şey gibi değişecek ya da çeşitlenecektir. Yazabilirsek yazarız ama bütün meselem bunlar diyemem. Çok planlı bir durumum yok bu noktada. Konu odaklı bir öykü hayali kurmadım. Bazen yakın konular birbirini bulup bir araya geldi ama genelde bir şey aklıma geliyor ve onu yazmaya çalışıyorum.

Ve son olarak, kaçış rampasına freni patlayan araçların saptığını ve en fazla o kadar güvenilir bir durumun olabileceğini de unutmamak lazım 🙂

Bunu paylaşın:


Geri İleri

keyboard_arrow_up