bir ölünün duvağı
ben sabahı görüp aralarken gözlerimin yalnız hareketiyle
hatırladım elime bulaşan telaşı suyla ovarken
dünya çok yeni bir gecikme o yıkılgan gövdesinde bir ölünün
bir mezara bakmaktan artmış dalgınlık gibiyim
baba seni ne zaman düşünsem annemin kapıyı sana açmasına benziyorum
iş çıkışlarına, tütünlü yakana, öksürdüğün salonlara varıyorum
sonrası bomonti, cips, tuzlu fıstık ve bir dengbejin titrediği o öykü
ölümün bitmemiş de tekrar ediyor kendisini kıpırtısız ve donuk
annem arkandan bisküvi ve keder dağıttı çok
ben sigarayı bırakınca iyi olacağıma inanıyorum halen
geç kalınmış bir klavsen
beni bekliyor eve dönmekle sokak arasındaki karar
beni, gövdemin ağır sularıyla karşılıyor o buruşuk lehçesi akşamın
tenhaya ulanan ses, o yok kimselik, çekildim uykularımdan da
durmadan uzadım şuradan dünyaya kadar
duydum gölgeyi
benimle çatırdayan sessizliği
demli çaylar içerken yahut sakal uzatırken
asurlu taraflarımı büyüttüm belki
tarihin içine nasıl susulursa öyle düşünüp çeşitli yangınlar kazıdım
gittikçe kışa ve inada benzedim
beni buradan sıyır, beni buradan at çünkü
bir yokluğa bölünen gövdemle çağrıldım ziyan olana.