Dıt.
Başka kasa yok mu?
Dıt.
On bir elli iki lütfen.
Dıt.
Ölme eşeğim ölme.
Dıt.
Akşama kadar bekleyecek miyiz?
Dıt.
Bakar mısınız, yeni kasa açacak mısınız?
Dıt.
İki parça şey için.
Dıt.
İki de Parlement.
Oturduğu yerden kalktı. Yan kasadan anahtar alıp geri geldi. Üstteki dolaptan sigara çıkardı.
Adam, boğazındaki gıcık yüzünden duraksadı. “Ihım ıhım, iki demiştim,” dedi.
Yeniden dolaba uzandı.
Dıt.
Dıt.
Meyve poşetlerinde barkod aradı. Yalnız, bunların tartılması gerekiyordu.
Ihım, tartın canım o zaman.
Adamın boğazını temizlerken çıkardığı ses karanlıkta kalmış bir hatıranın tozlu örtüsünü kaldırıverdi sanki. Midesinin bulanması bununla mı ilgili. Bir an duraksayıp neden böyle hissettiğini düşündü ama bulamadı. Sonra koşar adım manav reyonuna gitti, poşetleri tartıp geri geldi.
Dıt.
Dıt.
Dıt.
Adamı bir yerlerden hatırladı hatırlayacak ama nerden?
İndirimli ürün ister miydiniz?
Neler var?
Bulaşık deterjanı 58,90 dan 48,90 a iniyor.
Elleri titremeye başladı.
Dıt.
Ellerini durduramıyor.
Dıt.
Ihım, başka ne var?
Bu kez adamın yutkunmasına gözü takıldı. Adem elmasının hareketine. Onu boğduğunu düşündü, o zaman titremesi de bulantısı da geçiverecekti.
Adam yeniden sordu, “Başka?”
“Poşet çay,” diyebildi, “15,90’a iniyor.” Ellerini bacaklarının arasında sıkıştırdı. Zorlansa da adamın gözünün içine baktı. Mülakattaki bıyıklı mı?
O günkü herif kağıtlardan kafasını kaldırmadan konuşmuş, cümlelerine başlamadan önce de sürekli bunun gibi boğazını temizlemişti. Gözlerine bakmış olsaydı emin olabilirdi.
Ihım, ıhım, işe yarar bir şey yok mu?
Hatırladı. Yaşlanmış, ama ses tonu aynı. Memurluk mülakatında dalga geçen adam bu. Referans kısmına üniversite hocasının ve emekli öğretmen babasının adını yazdığı için “İşe yarar bir şey yok mu,” diyen bıyıklının ta kendisi.
Yok, işe yarar hiçbir şey yok!
Ne biçim cevap veriyorsun sen?
Gözünü adamın üzerinden ayırmadan ve acele etmeden, yakasını gevşetti. Yanındaki pet şişeden bir yudum su içti. Önlüğünü sonra da yaka kartını çıkarıp yerinden kalktı.
Ihım ıhım, geçsene kızım şunları, nereye gidiyorsun.
Otomatik kapı açıldı, kendini dışarı atıverdi.
Kasiyer kız çıkınca, sıradakiler hep bir ağızdan “Hayret bir şey,” dediler “işleyen tek kasa vardı, şimdi o da kalmadı.”
“Psikolojik sorunları var galiba,” dedi arkalardan birileri.
Serin hava iyi geldi. Arkasına bakmadan hızlı hızlı yürüdü. Sokağın köşesine gelene kadar tuttu ağlamasını. Sigarasını arandı, paketle birlikte, katlanıp buruşmuş iki yirmilik eline geldi. Parayı cebine geri koydu. Elleri titrerken sigarasını yakmak kolay olmadı.
Ahmet Bey kasaya lütfen, Ahmet Bey kasaya lütfen.
Sigarasından iki büyük nefes aldı. Yanaklarındaki yaşları elinin tersiyle sildi. Caddenin ışıkları yandı, yağmur atıştırmaya başlayınca kapüşonunu kafasına çekti. Otobüse hemen binmek istemedi, iki durak boyunca yağmura aldırmadan yürüdü.
Ahmet Bey, “Efendim, çok özür dileriz,” dedi. Kalan işlemleri mağaza müdürü olarak bizzat kendi yaptı.
Bıyıklı biraz sakinlemişti. Alışveriş poşetine son olarak iki kutu da çay attı. Sonra, “Ihım ıhım, neye göre seçiyorsunuz bunları,” dedi, “referanssız adam mı alınır.”
“Haklısınız,” dedi Ahmet Bey, “dikkat ediyoruz aslında ama…Tekrar çok özür diliyoruz.”