BibliyoMag sitesinde yayınlanan eserler için eser sahipleri ticari ve hukuki hak iddia edemez. Eser sahiplerinin ve BibliyoMag’in bilgisi dışında alıntı yapılamaz ve kullanılamaz.
Eserlerin kullanım ve yayın hakları saklıdır.
© BibliyoMag 2020
“Çocuklar tekinsizdir, annelerse uçurum; olur olmaz düşülür.” Yalçın Tosun Gerçeği unuttum, doğruyu arıyorum. Böyle yazıyorum önce. Anlaşılması zor bir metin, hep kuyular mı doğurur ağzımda? Bilemiyorum. Çok karakterli bir öykü olsun istiyorum, mümkünse tabii, deniyorum. Recep Dayı’nın “yalandan korktuğum kadar yılandan korkmam…” dediği anla başlıyorum önce. Orada, upuzun bir düşünce. Beni bulup buluşturan. İyi […]
I Alnındaki ter damlaları yolunu bulmuş, kaşlarına inmişti. Pencerenin önündeki kanepede eldivenli elleriyle başlarını koparıp koparıp attığı biberlere baktı. Kucağındaki leğen kara yeşil uzunlu kısalı biberlerle dolmuştu. Yanındaki çöp poşetinde biber sapları bütün yüklerinden kurtulup rahat bir nefes almış gibi yığılmıştı. Bileğinin açıkta kalan kısmıyla alnını sildi. Akşam güneşi pencereden üzerine üzerine vurmuş ancak o yer değiştirmeye üşendiğinden oturduğu […]
İnsanlıktan nasibini almamış yerlere göç edip sakinliğin koynunda huzura kavuşma isteği ile tükenirken bazı hayatlar;yeşilin ya da mavinin hasretinde, kaygının ayakları altında paspas olabiliyor kimi zaman. Ki farkına bile varılamıyor. Biçilen kaftanlarda kader; bazen bir anne gibi acıyı sevmeyen çocuğun yemeğine biber karıştırıyor sırf tadını versin diye. Göz her seferinde seçemiyor biberi ve ayıklanmayan acılarkarışabiliyor hayata. Yüzyıllık bir ağaç gibi […]
Ayla da hakkımı vermiyor. Ne kadar mücadele ettim, tebrik bile etmiyor. Cuma çıkışı kapıldık bir de, bayinin önü kalabalıktı, tutamadım kendimi. Bire on veren bir kupon, yine kızımızın süt parası kaldı sadece cebimde. Oysa dün gece sabaha dek yalvardım, dualar ettim, ne büyük yeminler ettim, hatırladıkça canım acıyor. Ben ne lanet bir adamım diyorum aynalara. Aynalar kırık. […]
Dıt. Başka kasa yok mu? Dıt. On bir elli iki lütfen. Dıt. Ölme eşeğim ölme. Dıt. Akşama kadar bekleyecek miyiz? Dıt. Bakar mısınız, yeni kasa açacak mısınız? Dıt. İki parça şey için. Dıt. İki de Parlement. Oturduğu yerden kalktı. Yan kasadan anahtar alıp geri geldi. Üstteki dolaptan sigara çıkardı. Adam, boğazındaki gıcık yüzünden duraksadı. “Ihım ıhım, iki […]
“Bir intihar olayı okuyunca, insana buz gibi ter döktüren şey, pencerenin demirlerinde asılı duran narin ceset değil, intihardan hemen önce o kalpte olup biten şeydir.” Simone de Beauvoir Laf olsun diye iyiyim. Biliyorum. Saatlerdir bekliyorum. Süha gelecek de çıkıp işleri halledeceğiz sanıyorum halen, aptal gibi. Anneme kalsa çoktan tekmeyi koyup da yollamak lazımdı şu herifi ya, yapamıyorum. Esasında, benim içimde bir tarafım […]
Gölgesi ardına saklanmak isterken güneşin hükmünü yitirdiği bir günde, midesinde sancıyla salonun ortasına uyandı Cahit. Açlıkla terbiye edilen özü bulma çabası kıvranıyordu damarlarında. Kaderi sarmalayan keder her geçen gün onu biraz daha zorlasa da, direncine düşen çığın altında güç bela kullanabildiği elleri onu yeniden doğrultuyordu. Geceleri düştüğü boşlukta üzerine dokuz tahta diziliyor ve yine de sessizce nefes almaya […]
Bir kapanın içindeyim. İçeriye az biraz ışık giriyor ama hepsi bu. Koridor, odalar, mutfak gölgeler içinde. Ara sıra güneş uğruyor salona ama orası da gözlerimi kör ediyor ışık geldiğinde, o kadar keskin. Adım Rojda. Kapandan dışarıda kalan iki organım var. Sağ gözüm ve sağ elim. Bu satırları güç bela onlar sayesinde yazıyorum. Kapanın tüm ağırlığı üzerimde, bacaklarımı oynatamıyorum, oynatsam kendimi […]
Katran bir ses düştü. Yüzün eskimesi o zaman anlaşıldı. İşte her şey. Kara bir hevese dönüşüyor. Yavaşça. Derin bir nefes alıyor Hasan. Öyle anlatıyor anlatacağını. Kafalar, hayatlar kadar iyi değil nedense. Üstlerinde gergin bir sessizlik. İçeride boğuk bir şey göneniyor. Koyu bir bulut. Dolanıyor işte. Söze Hasan başlıyor. “Ne garipti o gün,” diyerek. Anlamsız bir giriş cümlesi olduğunun farkında herkes. İç içe geçen şeyler […]
Karanlığı güneşe kavuşturma çabasına girişmiş bir saatte, dermanını yitirmek üzere olan yelkovanın tıkırtısı ile bölerdiuykusunu Miskin. Uyku sığınmaktı onun için, uyanmak ise yakalanmak. Gideni geri getirmeyecek yollara bakan pencerede şehrin sesi kesildiği vakitlerde, eşyalar başlardı konuşmaya. Yalnızlık bırakmazdı yakasını; rüyalar, sanrılar hep aynı. Boynunu çoktan bükmüştü kadere. Elinden gelmeyenlerin ardında kayboldukça, kendi sonunu başlangıçtakabullenip tekerrür taşları örülürken etrafına, bu dipsiz […]
Önceki Sayfa Sonraki Sayfa